Zindan Adası

Bir romandan uyarlanan ve Leonardo DiCaprio ve Mark Ruffalo’nun başrolünü paylaştığı 2010 yapımı Zindan Adası filmini izlemeyen yoktur. Filmden biraz bahsetmek gerekirse polis memuru olan Teddy, ağır psikolojik vakaların tedavi gördüğü Shutter Adası Ashecliffe Hastanesi’ne bir hastanın kaybolmasını araştırmak için yola çıkar. Adada bir gariplik olduğunu düşünen Teddy, yapılan çalışmaları, orada olan hastaları incelemeye başlar. Filmi Teddy’nin gözünden izlemekte ve yer yer Teddy’nin geçmişine flashbackler yaşamaktayız. Teddy’nin karısı Dolores’in ağır bir depresyon geçirdiğini, 3 çocuğunun yaşadıkları evin kenarındaki gölde boğularak öldüğünü görüyoruz. Yaşadığı travmalar sonucunda disosiyatif kişilik bozukluğu yaşayan Teddy, aslında araştırmak için geldiğini sandığı o adada tedavi gören bir hasta. Her seferinde geçmişinde ona acı veren kısımları silerek ya da değiştirerek o adaya tekrar geldiğini sanan bir polis.

Dolores, kocasından uzun bir süre ayrı kalmasının ve alkolün etkisiyle manik depresif bozukluğu tanısını karşılamaktadır. Dolores’in bir kriz anında her şeyin eskisi gibi olacağı düşüncesiyle ve eşiyle birlikte vakit geçirmek için 3 çocuğunu da bir gölde boğduğunu görüyoruz. Teddy ile konuşmasında bu eylemi gerçekleştirirken kendinde olmadığını kolaylıkla anlayabiliriz. Ağır bir depresyon geçiren Dolores’in depresyonda olduğunu kabul etmediğinden tedaviyi de reddettiğini görebiliriz.

Depresyon, aslında günlük kullanımda dilimize yerleşmiş halinden oldukça farklıdır. Bir çökkünlük, üzüntü, bunaltı hallerinden bahsedebiliriz. Aslında günlük dilde de yaşadığımız büyük veya küçük bize üzüntü hissettiren her olayın sonucu olarak depresyon kelimesini kullanıyoruz. Ancak depresyondan bahsetmek için önce işlevselliğimize bakmalıyız. Eğer işlevselliğimiz yani günlük işleri yapmada yaşadığımız güçlüklerimiz artmışsa, artık işe/okula gitmeyi, dışarı çıkmayı bırakıp yataktan bile zor çıkıyorsak, eskiden bize zevk veren aktiviteleri yaparken zevk almıyorsak ve bir ilgi azalması varsa, sürekli kötü düşünceler aklımızdaysa işte o zaman gerçek bir depresyondan söz edebiliriz. Yine de depresyon demek için bir uzmana görünmek her zaman daha iyi olacaktır. Çünkü depresyonun da yoğundan hafife dereceleri bulunmaktadır.

Biraz da Teddy’e yakından bakalım. Savaşlar sırasında yaşadığı travmalar sebebiyle dissosiyatif kimlik bozukluğuna sahiptir. Filmin içerisinde aradığı bir suçlu olan Andrew Laediss, aslında Edward Daniels isminin bir anagramıdır. Yani Andrew, Teddy’den bir başkası değildir. Bu noktada görüyoruz ki Teddy, çocuklarının ve eşinin ölümüyle yaşadığı travma sonucunda kendine farklı bir kimlik yaratarak onun için zor gelen anıları o kimliğe kapatıp Andrew’ı kendine düşman olarak belirlemiştir.

Disosiyatif kimlik bozukluğu eski adıyla çoklu kişilik bozukluğu, bireyin kendi kimliği dışında başka kişi veya kişilerin var olması durumudur. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki bu bozukluğun temelinde çocukluk çağı travmaları ve ihmaller yatmaktadır. Çoklu kişilik bozukluğuna sahip olan kişiler bazı anları hatırlamakta güçlük çekmektedirler. Bu filmde hastalığın ilerleyiş şekli bir travmatik olaya bağlanmaktadır.

Toparlayacak olursak Zindan Adası, özellikle ağır depresyon ve dissosiyatif kimlik bozukluğu hastalıklarını iyice inceleyebileceğimiz bir filmdir. Bunun yanı sıra travma sonrası stres bozukluğunu ve yan karakterlerin sahip olduğu rahatsızlıkları da görebiliriz. Ayrıca izlemesi oldukça keyifli olan bu film hem oyunculuklarıyla hem de çekilen sahnelerle izleyenlerde farklı birçok duyguyu uyandırmaktadır. Peki siz film hakkında neler düşünüyorsunuz?

 


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu