İtiraf etmeliyim ki empati kurmakta ve sağlıklı irtibata girmekte zorlandığım bir hasta kümesi var: ne hallüsine olmuş, desorganize şizofrenler (şizofreninin makûs prognozlu olan bir türü) ne de eksite olmuş manikler (saldırganlaşan manik-depresif hasta), tam bilakis akıl sıhhati yerinde, zeki fakat ergenlik periyodundan çıkamamış yetişkinler.
Prensip olarak 16 yaş ve altı, ergenlik devri hastalarını, işin erbabı olan çocuk-ergen psikiyatri uzmanı arkadaşlarıma yönlendiriyorum. Lakin yetişkin yaş kümesinde olmasına karşın bir ergenden farkı olmayan hastalarımla baş başa kaldığımda genel olarak şu dengesizliği gözlemliyorum: “sorumluluk almayayım ancak tüm haklarım verilsin”.
25 yaşında bayan hastam, “eğer beni dünyaya getirdiler ise elbette ölene kadar bakacaklar” diyerek bağırmaya başladığında, karşısındaki babası el-pençe divan durup, ağlamaklı bir tabir ile “hocam ne yaparsak yapalım memnun edemiyoruz, yaptığı borçları ödeyemez hale geldik, annesi ile ben kölesi olduk, istekleri olmazsa bize eziyet ediyor” demişti. Tablo içler acısıydı. Bu görüşme üçümüz ortasında son görüşme oldu, çünkü “istediği haklar karşısında alması gereken sorumlulukları olduğunu” söylediğimde hastam bana da bağırıp odamda çıktı-gitti.
Maalesef çocuklarımızı yetiştirirken anne/baba şefkatinde doz aşımı oluyor ve disiplin meseleleri ilerde canımızı yakıyor. Odasını temizlemeyen çocuğa oda, paranın idaresini bilmeyen çocuğa sınırsız harçlık, şuurlu kullanımını bilmeyene son model cep telefonu ve sınırsız internet, değerini bilmeyene markalı kıyafetler, teşekkür etmesini bilmeyene değerli hediyeler… veriyoruz da karşılığında bunları hak etmesi için yapması gereken sorumlulukları istemiyoruz.
İlerleyen süreçte bu gençlerin iş hayatında, evliliğinde, toplumsal hayatında ve vatandaşlık misyonlarında de hiçbir sorumluluk almadığını üzülerek müşahede ediyoruz. “Bankamatik memuru”, “salla başını al maaşını”, “sorumsuz/evini ihmal eden eş”, “elini taşın altına sokmayan birey”, “vergi kaçırıp her şeyi devlet yapsın diyen kişi”, “beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın”… tanımlamalarını kendine şiar edinmiş, ben merkezli bireyleri görüp üzülüyoruz.