- ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ FIRTINA VE BEYİN GELİŞİMİ
Anna Freud ergenliği 1950 li yıllarda “fırtına ve stres” olarak tanımlarken, bu dönemin bir çelişkiler dönemi olduğunu söylemiştir. A.Freud’a göre ergenler “bir yandan kendilerini kainatın merkezi olarak gören bir yandan da hayatın her döneminden daha fazla bağlanma ve kendilerini feda etme dürtüsüne sahip olan; bir yandan tutkulu sevgi ilişkileri yaşayıp sonra birden bu ilişkiyi bırakabileni; bir yandan kendilerini toplum yaşamının içine istekle atarken bir yandan da yalnızlığa özlem duyan;diğer insanlara kaba ve düşüncesizce davranıp kendileri söz konusu olduğunda son derece hassas olan; duyguları iyimserlikle kötümserlik arasında gidip gelen” bir yaş grubudur.
Ergenlik döneminde ortaya çıkan ruhsal değişim ve bu değişimin nedenleri birçok araştırmacının ilgisini çekmiş, bu konuda pek çok teori üretilmiştir. Son dönemde tıbbın ilerlemesiyle canlı beynini çalışırken gözlemleyebilen teknikler gelişmiştir.Bu beyin görüntüleme çalışmaları ergenlik dönemi ile ilgili de pek çok soruya cevap verebilmemizi sağlamıştır. Daha önceleri “beyin gelişiminin üç yaş civarında tamamlandığı” görüşü hakim iken, günümüzde gelişmiş tekniklerle yapılan çalışmalar beyin gelişiminin otuzlu yaşlara kadar sürdüğünü; bundan sonra da beyinde çevresel uyaranlara bağlı sürekli bir değişimin devam ettiğini;beynin önceden zannedildiği gibi durağan bir organ olmadığını göstermektedir.Beyin, yaşamın her döneminde çevresel etkilerle değişim gösterebilmektedir. Ergenlikte beyinde ortaya çıkan hızlı değişimin farkı ise yalnızca çevresel etkilere bağlı değil,biyolojik bir programlamaya bağlı başlayan bir değişim süreci olmasıdır.
Ergenlik döneminin neden bir fırtına ve stres dönemi olduğu ya da hangi risk faktörlerinin bu geçişin kolay ya da zor olmasını etkilediğini anlayabilmek için biyolojik gelişim ile psikolojik gelişimi birleştiren bir bakış açısı gereklidir.
Bir çocuk 6 yaşına geldiğinde beyin hacmi erişkin hacminin %95 ine gelmiştir. Ancak gri madde (yani beynin çalışmasından sorumlu nöron hücrelerinin oluşturduğu kısım) çocukluk boyunca kalınlaşmaya devam eder, beyin hüceleri arasında bağlantılar kurulur. Böylece ergenlik öncesi döneme gelindiğinde, beyin, büyük bir kullanım potansiyeline sahip olur. Ergenlik dönemi ile birlikte ise beyin bir yandan hormonların diğer yandan da eğitim, aile, beslenme gibi faktörlerin etkisi ile artık daha etkin kullanılmasını sağlayacak bir değişim içine girer. Toplam beyin hacmi erkeklerde ortalama 14.5, kızlarda 11.5 yaşında zirveye ulaşır. Bundan sonra beyinde bir organizasyon süreci başlar. Gri cevher, yani beyindeki ana hücresel yapılar olan noronlar, önce artış gösterir ve sonra ergenlikte bir budanmaya tabii tutulurlar. Nöronları kaplayarak bu hücrelerdeki elekriksel iletimin hızını arttıran beyaz cevher ise otuzlu yaşlara kadar artışını sürdürür. Bu değişim sürecinde ergen beyninde kullanılmayan bazı hücreler arası bağlantılar tıpkı ağaç dallarının budanması gibi budanır. Kullanılan bağlantılar ise daha hızlı ve ekonomik bir şekilde iletişim kurmaya başlarlar. Bu durum kullanılmayan ara yolların ve kavşakların kapatılması, buna karşılık daha çok kullanılan yolların otoyola dönüştürülmesi gibi bir değişikliktir ki; beynin çalışmasına hız kazandırır ve daha ekonomik hale getirir. Hangi bağlantıların kullanılıp hangilerinin budanacağını “kullan ya da kaybet” prensibi belirlemektedir. Ergen beyni, ergenliğin başlangıcında yontulmaya hazır bir mermer gibidir, ergenliğin sonunda bu mermerden yapılan heykelin ayrıntıları artık ortaya çıkmıştır. Eger bir ergen bu dönemde belli bir konuda beynini çalıştırmaya devam ediyorsa bu bağlantılar güçlendirilecek, kullanılmayanlar ise iptal olacaktır.
Son dönemde yapılan çalışmalar daha önce bilindiğinin aksine beynin olgunlaşma sürecinin erken ergenlikte tamamlanmadığını ve değişimin yalnızca cinsel olgunlaşma ile ilişkili olmadığını göstermektedir. Bu dönemdeki psikolojik gelişimi daha iyi anlamamızı sağlayacak iki önemli gözlem vardır. Birincisi ergenlikte ortaya çıkan beyin gelişiminin özellikle davranış ve duyguları düzenleyen ve risk ve ödül algısını ve değerlendirmesini yapan beyin bölgelerini kapsamasıdır. İkincisi ise cinsel olgunlaşmanın ortaya çıkardığı uyarılma ile ilgili değişimin, düzenleyici becerilerin gelişiminden önce ortaya çıkmasıdır. Bu durum ergenin duygusal yaşantıları, uyarılmayı ve isteği denetleyici becerilerinin farklı zamanlarda gelişimi anlamına gelir. Bir görüşe göre bu durum “direksiyonda becerikli bir sürücü olmadan arabanın motorunun çalışmaya başlaması” olarak tanımlanabilir.
br /> Ergenlik dönemindeki tutarsızlıkların çoğunun sorumlusu beyinde farklı bölgelerdeki gelişimin farklı zamanlarda ortaya çıkmasıdır. Örneğin beyindeki yönetici merkez olarak kabul edilen frontal loblar; planlama, strateji oluşturma, organizasyon becerileri, dikkati yönlendirme gibi konulardan sorumludur. Ancak bu bölgeler beyinde gelişimini en geç tamamlayan bölgelerdir. Buna karşılık duygusal ve cinsel uyarılma, duygulanım, istek ve arzularla ilişkili merkezlerin gelişimi daha çok erinlik (püberte) ile ilişkilidir. Pübertal olgunlaşma karşı cinse ilgi, cinsel istek duyma ile doğrudan bağlantılıdır ve yalnızca vücut yapısında ortaya çıkan kız ya da erkek cinsiyetine özgü gelişimden değil beyindeki gelişimden de sorumludur. Duygusal yoğunluğun artışı ve tepkiselliğin pübertal değişikliklerle yani hormonların beyin üzerindeki etkisi ile ilişkili olduğunu gösteren araştırmalar vardır. Ergen-ebeveyn çatışmalarındaki artış yaştan çok hormonal gelişim düzeyi ile bağlantılıdır. Heyecan arama, risk alma ve gözü karalık gibi özellikler de kronolojik yaştan çok pübertal gelişmelerle bağlantılıdır. Üreme hormonlarının artışı ile sosyal statüye duyarlılığın artışı arasında bir paralellik olduğu da gösterilmiştir.
Ortaya çıkan bu duyguların düzenlenmesi ise hemen olmaz, gelişmesi gereken bir beceridir. Duyguların düzenlenmesi demek,“bir duygunun ya da bu duyguyu ortaya koymanın, belli kurallara , amaçlara, stratejilere göre; (hedefe yönelik olarak ya da öğrenilmiş olumsuz sonuçlardan kaçınmak uğruna) durdurulması, geciktirilmesi ya da değiştirilmesi” demektir. Bu beceri ise kronolojik yaşla ilişkilidir ve beyindeki yönetici sistemlerin gelişimini tamamlamasını gerektirir.
İşte bu gelişimsel farklar, ergenlerde görülen risk alma, yeni deneyimlere açık olma, alkol ve madde kullanımını deneme, heyecan arama davranışlarından büyük ölçüde sorumludur. Ne yazık ki ergenlikteki alkol ve madde kullanımı gelişen bir beyne kalıcı etkiler yapabilmektedir. Ergenin davranış ve duyguları düzenleyici mekanizmaları henüz gelişmeden ergen beyninin çok hassas bir döneminde bu risklerle karşılaşması önemli bir sorundur.
Ergen beyin gelişimi konusundaki bu son bulguların ergenleri anlamakta büyük yararı olmuştur. Aynı zamanda da gerek eğitim gerekse yargı gibi bir çok sistem açısından önemli buluşlardır. Amerikalı araştırmacılar bu bulgulardan hareketle gençlerin hangi yaşta ehliyet alabileceğinden, cezai sorumluluk yaşının düzenlenmesine kadar bir çok alanda değişiklik yapmak gerektiğini ileri sürmektedirler. Ancak en önemlisi gençlerin eğitimine ilişkin yapılacak düzenlemelerle ilgili konudur. Ergenlikte beyin gelişiminin “kullan ya da kaybet” ilkesine dayalı olduğunu unutmayarak ergenler için hem fiziksel, hem sosyal, hem de akademik becerilerini bir arada destekleyebilen bir eğitime ve ergenlerin bu eğitimi almak için istekli olmasını sağlamaya yönelik tedbirler almak günümüzde gerçekten de önemlidir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.