Birçok insan travmatik olaylar hakkında konuşmaktan ve onlarla başa çıkma yöntemlerinden genellikle korktukları için bir terapiste gitmek de ilk başta travma olabilir. Bu nedenle terapist ve yardım arayan kişi arasında psikoterapi öncesinde ittifak kurulması önemlidir. Kliniğimizde bunun yöntemi, ilk görüşmede; yardım arayanın “Yaşam Öyküsü”nü almak ve bazı basit testlere tabi tutmaktır. Bunların yardımıyla, süreç içinde terapist ve yardım arayan, terapi hedeflerini belirlerler.
Yöntem klasik formda çalışır; hasta, terapistinin karşısında oturur. Travması hakkında konuşarak kendisini ifade eder. Terapist ona soru ve empati ile eşlik ederken, hastanın göz hizasında, parmaklarını ileri geri hareket ettirir. Hasta , anıyı hatırladığı gibi anlatırken aynı zamanda terapistin parmaklarını takip eder.
Beyin araştırmacıları, bir travmanın, deneyimin görüntülerinin sağ yarıkürede depolandığı, “ifade edilemeyen korku” lara yol açabileceğini farz ederken, sol yarıküredeki dil merkezi aktif olarak bastırıldığını ön görmüştür. Çünkü olan şey kelimelerle ifade edilemez, işleme zorlaştırılır, hatta engellenir. Terapi sırasında ise hastaların dikkati ikiye katlanır – bir yandan, acı veren belleğe odaklanırlar, diğer taraftan, uygulayıcıların parmaklarının sessiz hareketi üzerinde dururlar. Bu bağlamda, travmatize edildikleri deneyimler karşısında gittikçe daha fazla gözlemciye dönüşür, yıkıcı olaylar hakkında konuşmayı başarırlar ve acı veren anılar yavaş yavaş güçlerini kaybeder.
Bu klasik yöntemin yanında kliniğimizde EMDR tedavisinde işitsel ve kinestetik stimülasyonlar da sıklıkla kullanılır. Fobilerin çalışmasında yada motivasyonel görüşmelerde EMDR tekniği video ve müziklerle desteklenmektedir.
EMDR Nedir ?
EMDR, “Göz Hareketiyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme” anlamına gelmektedir. EMDR 1987 yılında Francine Shapiro tarafından rastgele bir gözlem sonrasında oluşturulmuştur. Shairo, zihnine gelen birçok stres verici düşüncelerin, gözlerini çok hızlı ileri geri hareket ettirince kaybolduğunu fark etmiştir. Bundan sonra yöntemi geliştirmeye devam etmiştir.
EMDR terapisi destekleyici, yapılandırılmış ve rahatlatıcı bir yöntemdir. İlk olarak zihinsel travma geçirmiş insanlar için geliştirilmiştir. 2018’lere gelindiğinde diğer birçok hastalığa da yardımcı olabileceği ortaya çıkmıştır.
EMDR terapisi travmatik anıları daha hızlı işlenmesi ve katı davranış kalıplarının dağılmasına izin vermesi ile diğer terapi tekniklerinden ayrılır. Benzer etki kişinin REM uykusu sırasında, rüya aşamalarında adaptif işleme esnasında da görülür.
EMDR’deki işlemleme esnasında önemli ve kalıcı iyileşme belirtileri genellikle 3 seans sonrasında görülmeye başlar. EMDR terapisi; kişinin kendi kendini iyileştirme gücünü, olgunlaşma için doğal bir sürücü ve doğuştan bir eğilim olarak varsayar. Bu anlamda terapist, yardım alan kişilerin kendi kendini iyileştirme gücünü aktif edebilir.
Bir EMDR tedavisi sırasında beynin iki yarım küresi yasanmış olaylar açısından aktif ve ikili uyarımlı senkronizedir. Beyin yarıkürelerinin uyarılması, ilk başta sadece kontrollü göz hareketleri ile gerçekleşmiştir. Bu REM (Rapid Eye Movement – Hızlı Göz Hareketi)uyku fazı ile uyumlu olarak yapılmıştır. Gözlerimizi hızlı hareketlerle çalıştırmak, uykunun REM aşamasında-günlük olayların işlenmesi muhtemelen güçlendirilmiş olur – bir tür manevi sindirim sürecidir.
Son yıllarda göz hareketleri dışında, EMDR tedavisinde işitsel ve kinestetik stimülasyonlar da kullanır. Birkaç duyuyu birleştirerek, beynin yarıları daha karmaşık bir şekilde uyarılabilir, bu da işlem sürecinin daha fazla uyarılmasına yol açabilir. Bununla birlikte, hastanın verileri olmadan, EMDR ile iyileşmez veya değişmez. Bu nedenle, EMDR, nihai olarak iyileşmenin kaynağı olduğu için, hastanın kendi kaynaklarını aktive etmeyi çok güçlü bir şekilde hedeflemektedir/amaçlamaktadır.
EMDR geçtiğimiz on yılların en şaşırtıcı tedavilerinden biridir ; temel olarak travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olan kişiler, depresyon veya panik ataklarla mücadele eden kişilerde kullanılır. Bu merak uyandırıcı tedavi birçok insan üzerinde çığır açıcı bir etki göstermektedir -ki bu, birçok çalışmada kanıtlanmıştır-birçok insan kendisini yaşadıkları trajedilerden duygusal olarak ayırmayı başarmış olarak bulmuştur.
EMDR’nin 1980’lerden Günümüze Dünya’daki Yeri
EMDR, 1980’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nde “psikoterapötik bir inovasyon” olarak ortaya çıktığı zaman, yeni bir metot oluşurken, daha önce hiç olmadığı kadar muazzam bir direniş ortaya çıkardı.
Son 20 yılda EMDR, diğer psikoterapötik tedavilerden daha kontrollü klinik çalışmalara sahiptir. Bu çalışmaların sonuçları o kadar etkileyicidir ki, EMDR’nin hala kendi ülkesinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde tartışmalı bir yöntem olarak tanımlanmasının anlaşılması mümkün değildir. Avrupa’da, özellikle Almanya’da 1991’de tanıtılan, Hollanda, İngiltere ve İtalya’da, bu “mucize yöntem” iyi bir şekilde organize edilmiş ve birçok terapistin standart repertuarının bir parçası haline gelmiştir. 2006 yılı Haziran ayında,Psikoterapi Bilimsel Danışma Konseyi, travma sonrası stres bozukluğunun tedavisi için EMDR’yi bilimsel olarak kabul etmiştir.
Bu teknik Paul Watzlawick’in çok ilginç bir şekilde belirttiği gibi: “Eğer bir alet olarak sadece bir çekiciniz varsa, her problem bir çivi gibidir.”
2013 yılından bu yana EMDR, Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nun Tedavisi’nde Dünya Sağlık Örgütü tarafından tanınan iki yöntemden biridir. Bu psikoterapi yöntemi tamamlanmış bir bilim değildir; sürekli ve devam eden bir gelişme süreci, belirgin olarak devam etmektedir. Olumlu sonuçlar, literatüre eklenmeye devam etmektedir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.