Psikiyatri – “DIŞLANAN BABA” SENDROMU | psikiyatribilgileri.com

  • “DIŞLANAN BABA” SENDROMU

Özellikle ilk bebeğin doğumu aileler için çok önemli dönüm noktalarından birisidir. Hamileliğe kadar yalnızca eş rolü üstlenmişken hamilelikle birlikte ebeveyn rollerini de üstlenmeye başlarlar. Kadınlar için annelik rolünü üstlenmek kendi bedeninde büyüyen canlıyla ilk günlerden bağ kurmak zaten olağandır.Çoğu kadının bu dönemi dikkatin daha kendisine ve kendi bedenine yöneldiği, içinde büyüyen yavruya yönelik hayaller kurmaya başladığı, bir anlamda çevredeki herşeyden bu aradan eşinden de duygusal olarak uzaklaştığı bir dönemdir. Ancak bir yandan da kadın çevresindeki insanların desteğine daha bağımlıdır, kendisi ilgisini tümüyle kendi içindeki canlıya ve dolayısıyla kendine yöneltirken çevresindeki kişilerden, özellikle de eşinden aynı şeyi yapmasını bekler. Kocası onun en çok ilgi ve destek beklediği kişidir. Kadın için dikkat ve ilginin kendisine yönelmesi doğaldır. Ancak benzer biyolojik değişiklikler erkeklerde yaşanmadığından erkek için eşinin nasıl bir ruh hali içinde olduğunu anlamak hiç kolay olmaz. Tam tersine erkek duygusal olarak kendisinden uzaklaşan, adeta başka bir alemde yaşamaya başlayan bir kadın görür karşısında….

Çevredeki herkes anne adayı ile ilgilenirken babanın neler hissettiği, neler yaşadığı üzerinde pek durulmaz. Oysa bu süreç erkekler için de oldukça zor bir dönemdir. Özellikle ilk kez baba olacak erkeklerin kendi kimlikleri ve rolleri konusunda bir değişim geçirmeleri gerekir. Baba da kendi içinde doğacak çocuğa ilişkin sorumlulukları üstlenmeye yönelik bir hazırlık yapma gereği hisseder. Baba olmaya ilişkin hayaller ve beklentiler onun zihninde kendi babası ile ilişkilerini, kendi ailesindeki annelik babalık rollerini yeniden canlandırır. Çocuklukta idealize ettiği baba kavramı ile kendisini kıyaslar ve bu rolü doldurup dolduramayacağı konusunda endişe yaşar. Bir çok baba adayı için yaklaşan babalık heyecanlı ve etkileyici bir deneyimdir. Ancak ebeveyn olma sorumluluğu ile ilgili kaygılar yaşamak da doğaldır. Kendisinin bu işi başarıp başaramayacağı konusunda şüpheler yaşarken bir yandan da bebeğin getireceği sorumluluklar onu ürkütür. Ailenin artan ekonomik gereksinimlerini karşılayıp karşılayamayacağı konusunda kaygılar yaşayabilir.

Babalar eşlerinin geçirdiği değişimle ilgili de çok karmaşık duygular yaşarlar. Eşinde ortaya çıkan bedensel değişiklikler, onun içinde büyüyen yavru, babayı bir yandan heyecanlandırırken bazen de tam tersine eşinin bedenini böyle bir değişim içinde görmekten dolayı huzursuzluk duyar. Kendisini cinsel eşini kaybetmiş gibi hisseder. Cinsel ilişki konusunda çekingenlik ve kaygı yaşamaya başlar.

Eşinin bütün ilgisini ve enerjisini hamileliğe yöneltmiş olması erkeklerde sıklıkla terkedilmişlik duygusu yaratır. Erkeğin de kendisi ile aynı duyguları paylaştığını düşünen kadın kocasından destek ve ilgi beklerken erkek kendisini dışlanmış, uzaklaştırılmış hissetme sürecine girer

Birçok kadın eşlerinin hamilelikte kendisiyle yeterince ilgilenmediğinden yakınır. Hayal kırıklığı ve yalnızlık hisseder, kırgınlıklar yaşar ve eşinden duygusal olarak daha da uzaklaşır. Bu onu daha da tutarsız davranmaya sevkeder. Bir yandan eşinin ilgi ve desteğine gereksinim duymakta ancak diğer yandan da beklediği desteği eşinde göremediği için ona kızmakta, kırılmaktadır. Erkek ise eşinin sinirliliğinden, duygusal iniş çıkışlarından, birbirini tutmayan isteklerinden bunalmıştır. Her iki taraf da birbirinden anlayış ve ilgi bekleyip bunu uygun biçimde ifade edemediğinde iletişimin kopması kaçınılmazdır.

Burada erkekler ve kadınlar arasındaki sorun çözme tarzlarındaki farklılıkları da göz önünde tutmak gerekir. Çoğu erkek bir sorunla karşılaştığı, endişeli ya da üzgün olduğunda konuşmamayı ve içine kapanmayı tercih eder. Bir sıkıntı yaşıyor olma fikri çoğu zaman erkekler için zayıflıkla eş anlamlı olduğunda bu duygularının dışardan farkedilmesini istemezler. Özellikle de güçlü olmaları gerektiğine inandıkları bir dönemde zayıf görünmek, zayıf hissetmek erkek için kabul edilebilir değildir. Kadınlar ise sorunları dile getirme paylaşma konusunda daha rahattırlar. Onların karşılıklı paylaşma beklentisine karşılık erkek kendisini kapattığında hayal kırıklığı ve küslükle tepki verirler.

Hamilelik sürecinde eşler bu kısır döngünün içine girmişlerse, doğum sonrası da durumun farklı olması beklenemez. Anne ile bebek arasında kurulan yakın bağ ve annelerin bakım verme işlevini üstlenmesi babaların çocuğun bakım dışında bir gereksinimi olmadığı, kendisine ekmek parası kazanma dışında bir sorumluluk düşmediği izlenimi yaşamasına neden olur. Çoğu babanın kendi ebeveynlik rolü ile ilgili kafası karışıktır. Kendilerini ebeveyn olarak yetersiz hisseder, bu rolden uzak durdukları sürece daha rahat olduklarını farkederler. Bu denli duygusal karışıklığa, sorumluluk üstlenmeye, kendilerini yetersiz hissettikleri bir alanda mücadele girmeye hazır değillerse uzak durmak en kolay yoldur. Eş de hayal kırıklıklarının yarattığı kırgınlıkla onu uzaklaştırdığında döngü tamamlanır. Baba dışlandığını hisseder ve kopar. Bu süreçte aslında ne karı ne de kocanın suçu vardır. Her iki taraf da insan ilişkilerindeki karmaşıklığın kendilerine açtığı bir tuzağa düşmüş gibidirler. Karşılıklı duygusal tepkilerinin ilişkilerini yıprattığını bilseler de engel olamazlar.

Eşler arası ilişkide duygusal gereksinimlerine karşılık bulamayan karı kocanın bu dönemde bu gereksinimlerini doyuracak diğer alanlara yöneldikleri görülür. Anne çocukla aşırı yakın, bağımlı bir ilişki türüne yönelirken baba işinde ya da dışardaki ilişkilerinde doyum aramaya başlar. Özellikle de annenin ebeveynlikle ilgili kararlarda babayı dışarda bırakan tavrı babanın bir kez daha kendini dışlanmış hissetmesine neden olur. Yapılan çalışmalar aldatmaların en sık olduğu dönemin ilk çocuğun doğumundan sonrakı bir yıl olduğunu göstermektedir ki yukarda anlatılan ve hamilelikte başlayarak giderek eşlerin birbirinden uzaklaşmasına neden olan sürecin muhakkak ki bunda çok önemli rolü vardır.

İki eşin birbirlerinin desteği ve ilgisine en çok gereksinim duydukları böyle bir dönemde bu denli uzaklaşmaları bebek için de büyük bir talihsizliktir. Çünkü bakım vermeye yardım etmedeki rolüne ek olarak babaların bebeklerin ruhsal gelişiminde önemli rol oynadıklarını, özellikle babanın daha karşılıklı fiziksel aktiviteye dayanan oyunlarının bebeğin dugusal kontrol becerisi kazanmasında önemli rolü olduğunu araştırmalar göstermektedir. Bundan daha önemlisi evlilik ilişkisinin kalitesinin bozuk olması anne-bebek ilişkisine zarar vermekte, annenin yaşadığı kaygılar, duygusal iniş çıkışlar bebeğin ruhsal durumuna doğrudan yansımakta, bağlanma ilişkisini etkilemektedir.

Unutmamak gerekir ki ailedeki tüm gelişim dönemleri gibi ilk çocuğun doğumu da yaşanan stresi arttıracak, bir takım değişiklikleri zorunlu kılacak ve her iki eş için de zorluklar getiren bir dönemdir. Bir çocuğun dünyaya gelmesi kadın ve erkeğin yalnızca bedensel olarak bir araya gelmesi demek değildir. Kişisel yaşam öykülerinin ve aile öykülerinin de birleşmesi demektir. Dünyaya gelen varlık anne babadan ayrı ama aynı zamanda onların öykülerini taşıyan yeni bir kişilik olacaktır.

Hamilelikle başlayan bu süreç bir yandan evlilik bağını güçlendirecek, bir yandan ilişkiye büyük bir stres yükleyecektir. Anne ve babalar kendilerini bekleyen zorlukların bilincinde olur, olumlu ve olumsuz duygularını karşılıklı ifade edebilir ve ortaya çıkacak problemleri nasıl çözeceklerini gerçekci biçimde planlayabilirlerse aile bu zorlu sınavdan gelişerek ve olgunlaşarak çıkar. İyi işleyen evlilikte yaşanan karşılıklı olumlu duygular anne ve babanın çocukları ile ilişkisine yansır. Çocuklar da anne ve babaları ile ilişkilerinde daha çok yakınlık sıcaklık ve güven duygusu hissederek gelişirler.

 

 


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu