Sevgili okuyucularım bugün size panik atağın sürecini anlatarak farklı bir farkındalık yaratmak istiyorum. Öncelikle zihnimizin her an farkında olunmayan yüzlerce niyet ürettiğini ve farkında olmasakda bu niyetlerin vücudumuzdaki her hücre ya da kimyasal tepkisi etkilediğini vurgulamalıyım. Farkında olmadan zihinde beliren bir negatif düşünceye(örneğin her an her şartta, güçlü olmalıyım!) bağlı olarak başlayan mikro bedensel kasılma ve tepkilere bağlı hafif bir baş dönmesi, göğüs ağrısı ya da uyuşma tetikleyici olabilir. Ya da tahminen fazlaca içilmiş kahveye bağlı minik bir çarpıntı, apansız kalkmaya bağlı hafif bir baş dönmesi negatif fikirleri arttırmaya başlar; akabinde oluşan dehşet nedeniyle nefes farkında olmadan tutulur ve karbondioksit oksijen ve kalsiyum istikrarı bozulur ve vücutta uyuşma, yabancılaşma ya da endişe hali tabloya eklenir. Yani anlatmak istediğim farkında olmadığınız fikir inanç ya da kişilikle ilgili yapılar bedensel belirtilere dönüşür. Kişi çoğunlukla tetikleyici ruhsal durumun farkında olmadığı için dahiliye nöroloji, acil üzere branşlara müracaatta bulunur. Bu süreçte yapılan tetkikler ve bekleme sürecinin yarattığı gerginlikle tablo yerleşir ve kronikleşir. Psikoterapi yapılmadan başlanan ilaçlar yalnızca tabloyu süreksiz bir müddet baskılar ve farkındalık oluşmadığından ilacın tesiri kısıtlı, yetersiz olur. İlaç kesildiğinde tablo tekrarlayabilir. Sevgili okuyucularım panik atak çoğunlukla farkında olunmayan nedenlerle ortaya çıkan, ve farkındalık yaratıldığında ve yaşamsal birkaç düzenlemeyle büsbütün geçen bir durumdur. Tedavisiyle ilgili bilgilendirmeyi gelecek yazımda yapacağım. Hepinize düşüncesiz keyifli günler dilerim.
1 dakika okuma süresi