Mutlu Çocuk Yetiştirmek İçin Nelere Dikkat Etmeliyiz?

Mutlu Çocuk Denilince Ne Anlamalıyız?

Mutlu çocuğun tanımını yapmak bir bakıma zor. Ancak mutlu çocuk sorunsuz çocuk anlamına gelmiyor. Genellikle mutlu çocuk denilince akla; hiç sorun çıkarmayan, ailenin her istediğini yapan, uslu, kurallara uyan çocuklar geliyor. Halbuki çocuklar sürekli büyüyüp gelişme gösterdikleri için, büyümeyle birlikte artan merak, ilgi ve deneyimleme isteği beraberinde çatışmayı da getirmektedir. Bu nedenle; ailenin sınırları ile kendi ihtiyaçları arasındaki çatışmanın üstesinden gelebilen, arzu ve yasak arasındaki dengeyi sağlayabilen kendisini ifade edebilen çocuklar sorun yaşasalar, yaşatsalar da mutlu çocuklardır. Elbette ki çocuğun mutluluğu aile yapısıyla ve çocuğun içinde bulunduğu aile ortamıyla çok ilgili; aile ortamı dengeli, ebeveyn tutumu tutarlı, evde sınırların olduğu fakat kuralların anlaşılır olduğu ortamlarda büyüyen çocukların, böyle aile ortamında büyümeyen çocuklara göre özgüven gelişimlerinin daha olumlu olduğu bilinmektedir.

Çocukların doğdukları andan itibaren başlayan ebeveynleri tarafından sevgi, onay ve dikkat ihtiyaçları ömür boyu devam eder. ‘Mutlu Çocuk’’un tek bir tarifini yapmak oldukça güç olsa da ailesi tarafından, sevgi onay ve dikkat gösterilme ihtiyaçlarının karşılandığı çocuklar mutlu çocuklardır diyebiliriz.

Çocukların mutluluğu ebeveynlerin aslında en büyük isteği. Ancak toplum olarak çocuklarımızın fiziksel ihtiyaçlarına ağırlık veriyoruz. Yemeğini yemesi mesela en büyük hedefimiz, karnı tok olsun, üşümesin, hasta olmasın…

Çocukların Duygusal İhtiyaçları Nelerdir? Duygusal Gelişim İçin Neler Yapmalıyız? 

Toplumumuzda genellikle yedirme, içirme, soğuktan koruma gibi fiziksel ihtiyaçların karşılanması ön planda tutuluyor ve duygusal ihtiyaçlar ise gözardı edilebiliyor. İnsan biyo psiko sosyal bir varlıktır ve belki de diğer canlılardan bizi ayıran biyolojik yapımızın dışındaki psiko sosyal bir  varlık olma özelliğimizdir. Duygusal ihtiyaçların çocuk ruhsal gelişiminde ne derece önemli olduğu psikoloji biliminde pek çok farklı araştırmaya da konu olmuştur. Bu anlamda ‘Still face experiment’ (hareketsiz yüz deneyi) bebeğin, annesinin yüz ifadesine göre reaksiyonlarının nasıl değiştiğini gösteren önemli bir deneydir. Annenin yüzünde sevgi, ilgi ve mutluluk ifadesi gören bebeğin huzur içerisinde gülücükler atarak annesine karşılık verdiği, anne tepkisiz ve donuk bir yüz ifadesiyle bebeğe baktığında ise bebeğin huzursuzlaştığı bir süre sonra stresinin artarak çığlıklar atmaya  başladığı görülüyor. Bu deney de gösteriyor ki, çocukların ebeveynlerinin sevgi ilgi ve dikkatine  onlar tarafından kabul görmeye ihtiyaçları vardır. Çocuklar, annelerinin yüz ifadelerini okumakta özel yeteneklere sahiptirler ve annelerinin yüz ifadelerine göre kendilerini konumlandırıyorlar.  Annenin sevgisi ve duygusal desteği, çocuğun ileride nasıl bir insan olacağına dair bilgi veren  kişilik gelişiminin oluşumundaki en önemli faktörlerden birisidir. Çocukların mutlu olması için  sadece fiziksel ihtiyaçların karşılanması yeterli değildir. Çocuklar sevgiyle büyür, ve ilgiye muhtaçtır. Ebeveynlerin yapmaları gereken en önemli şey sevgi ve ilgilerini çocuklarına göstermeleridir.  

Çocukların Teknoloji ile İlişkileri Nasıl Olmalı? 

Teknoloji, çağımızın getirdiği olanaklar ve gelişimlerin sonucu olarak, hayatımızın pek çok alanında ayrılmaz bir parça haline geldi. Teknolojinin hayatımıza kolaylaştırıcı etkisinin yanısıra, doğru kullanılmadığında, bazı alanlarda olumsuz etkilerinin olduğu biliniyor. Aslında teknoloji ile  ilişki kontrol edilebilir olduğunda olumsuz etkilerini de azaltmak mümkündür. Özellikle çocuklar 

için teknolojinin kontrollü kullanılması ayrı bir öneme sahiptir. Çocuklar, doğdukları andan itibaren, gelişim aşamalarında uyaranların önemi büyüktür. Sesler, renkler, dokunsal uyaranlar vs. tüm uyaranlar, duyuların gelişimini sağlar. Halbuki tablet, bilgisayar, telefon gibi ‘ekran’ özelliği gösteren teknolojik ürünler sınırlı sayıda duyuya hitap eder ve çocuklar ‘ekran’ karşısında  hareketsizdir.

Teknoloji ürünleri karşısında çocuğun hareketsiz kalması, tek yönlü iletişimin olması  ve uyaranların az sayıda duyuya hitap etmesi çocuk gelişimini olumsuz etkiler. Teknolojik  ürünlerdeki hız, rekabet, sonuç odaklı temalar ise, çocukların farkındalığının olmadığı, anı  yaşamadan, dürtüsel, haz odaklı davranışlarının artmasına neden olur. Sonuçta, çabuk sıkılan ve memnuniyetsiz çocuklar görmek şaşırtıcı değildir. Üç yaşından önce teknoloji ürünü ‘ekran’lardan çocukların mutlaka uzak tutulması gerekirken, daha büyük yaş grubundaki çocuklar için ise teknolojiden kopmadan, fakat tamamen teslim olmadan ebeveynin denetiminde, çocuğun yaşına göre, belirli sürelerde izin verilebilir. Uzun süre ‘ekran’ karşısında zaman geçiren çocuklarda başta dil gelişimi olmak üzere birçok alanda gelişimlerinin olumsuz etkilendiği yapılan araştırmalarda  ortaya konulmaktadır. Çocukların gelişimine katkı sağlayan en önemli aktivite ‘oyun’dur. Teknoloji  ürünlerinin yerine, daha fazla oyun oynama, sosyal etkileşim ve fiziksel aktivite fırsatları  sağlamalıyız. Oyun sırasında çocuğun hayal dünyası da gelişir, ancak teknolojik ürünlerle bunu  sağlamak pek mümkün değildir.  

Çocuklara Nasıl Örnek Olmalıyız? 

Çocuklar, büyürken önce doğduğu ailedeki davranışları gözlem yoluyla model alırlar. Genellikle, anne ve babaların davranış kalıpları çocukları doğuştan getirdikleri mizacı ile birlikte kişiliklerinin

oluşumunda önemli bir role sahiptir. Çocuklar, sosyal öğrenme aracılığıyla anne ve babalarının davranışlarını model alır ve onlar gibi davranmaya başlar. Yani, ’söylenen’lerden çok ‘yapılan’lar daha çabuk öğrenilir. Bu nedenle, çocuklar üzerinde olumlu etkiler yaratmak istiyorsak, önce kendi davranışlarımızı gözden geçirmeliyiz. Çocuklar büyürken, onlara örnek davranışlar sergilemek,  doğru yönlendirmelerde bulunmak psikolojik gelişim için üzerinde durulması gereken önemli bir  konudur.  

Yapılan bir araştırmaya göre; bir gün içerisinde babanın çocukla elli saniye, annenin ise en fazla beş dakika birebir zaman geçirmekte olduğu görülmüş. Her ne kadar birlikte uzun zaman geçirildiği düşünülse de etkileşimin olduğu süre, yani dikkatin tamamen çocuğun üzerinde olarak farkındalığın  olduğu sürenin düşünülenden çok daha kısa olduğu görülmekte. Bu demek oluyor ki; aynı ortamda  bulunuyor olmak aynı ortamı paylaşıyor olmak birlikte vakit geçirildiği anlamına gelmez’’ .  

Çocukla Birlikte Zaman Geçirirken Nelere Dikkat Etmeliyiz? 

Tamamen dikkatin, farkındalığın çocuğun üzerinde olduğu süre, bizim düşündüğümüzden çok daha  kısa aslında. Burada vurgulanmak istenen çocukla birlikte olduğumuzu düşündüğümüz zamanlarda  aslında tam olarak orada olmadığımız. Bire bir zaman için çok özellikli mekanlara, pahalı  oyuncaklara veya farklı aktivitelere ihtiyaç yoktur. Önemli olan çocuğun sevdiği bir etkinliğe ebeveynin eşlik etmesidir. Televizyon izlemek veya tablet oyunları dışındaki her türlü aktivite olabilir. Oyun oynamak, birlikte sanat çalışmaları yapmak, resim yapmak gibi. Kontrolün tamamen çocukta olduğu, ebeveynin çocuğun duygu ve düşüncelerini çocuğa yansıtarak eşlik ettiği özel bir zaman… Çocukla birebir zaman geçirmenin etkisi o kadar yüksek ki, bazı psikolojik sorunlarda iyileştirici özelliği olduğu biliniyor. Kliniğe gelen, özellikle DEHB (Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu), davranım problemleri gibi dışsallaştırma sorunları olan çocuklu ailelere, başka hiçbir meşguliyetin olmadığı, birebir ve dikkatin tamamen çocuğun üzerinde olduğu, oyun zaman dilimi uygulamaları öneriyoruz. Çocukların anne ve babalarıyla özel zaman geçirmeye ihtiyaçları var. Bu 

özel zamanlardaki etkileşimin gücü çok yüksek, çünkü o sırada çocuğa verilen mesaj; ‘seni dinliyorum’, ‘seni anlıyorum’, ‘senin için buradayım’, ‘sana değer veriyorum’ gibi anlamlar içeriyor. Çocuklar büyürken bu mesajları aldıklarında mutlu çocuk ortaya çıkar. Mutlu çocuk yetiştirmenin en önemli kriterleri bunlardır. 

Emel Güler 

Uzman Klinik Psikolog

 


Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Başa dön tuşu