İkea 2008’den bu yana dünyanın en büyük mobilya perakendecisidir. Ancak en büyük olmasının bir sebebi var. Bizler de buna ikea etkisi diyoruz. Peki bir mobilya şirketi üzerinden isimlendirilen bu etkinin bizim ilişkilerimizdeki rolü nedir?
Öncelikle ikea etkisini açıklamakla başlayalım. Her ne kadar ikea etkisi denilse de ilk ortaya çıkışı 1950’li yıllarda bir Amerikan firmasının bir kekin içerisine konulabilecek her şeyi toz haline getirip paketlemesiyle başlıyor. Bu işlem o kadar pratik ve kolay ki tek yapılması gereken paketten çıkan karışıma su katıp, karıştırıp, fırına vermek. Ancak firma bir türlü istenilen düzeyde satış gerçekleştiremiyor. Daha sonra tüketici geri bildirimleri incelendiğinde karışımların kek yapımını çok basitleştirdiği için kişilerin emeğini değersizleştirdiği sonucuna ulaşılıyor. Bunun üzerine hazır kek karışımı üreten firmalardan biri karışımdan yumurta ve sütü çıkartıyor. Hemen akabinde bu markanın satışları diğerlerini geçiyor. İnsanlar sütü kendileri ölçerek koyunca, yumurtayı kendileri kırınca emek harcadıklarını hissediyorlar ve o keki sahipleniyorlar. Ikea’nın demonte halde satılan ve tüketicilerin birleştirmesi, yani üzerinde emek harcaması gereken ürünlerinden esinlerek “Ikea Etkisi” olarak adlandırıyorlar.
İşte olay tam olarak bu aslında “emek sarf etmek ve sahiplenmek”. Çünkü insanlar bir şey için emek sarf ettiklerinde, uğraşıp didindiklerinde o şeyi daha çok sevme ve daha çok değer gösterme eğilimindedirler.
2019 yılında Martin Radtke’nin yaptığı bir araştırmada ebeveynlerin çocuklarını yemek pişirme sürecine dahil ettiklerinde yani çocukların o yemek için emek sarf etmeleri ve sahiplenmeleri sonucunda çocukların sebze yeme ihtimalinin arttığını gösteriyor. Sebze yemeği halihazırda seven çocuklar ise pişirme sürecine katıldıklarında daha çok yemek yiyor.
İkea etkisin getirdiği bir diğer durum da “Dünyaları ben yarattım!” duygusu olabilir. Bazen benzer durumları ilişkilerimiz içerisinde de görebiliriz. “Onu ben adam ettim”, “Onun için saçımı süpürge ettim” veya “Bu ilişkinin düzelmesi için yıllarımı verdim” şeklinde söylemlerle bize olumsuz etkisi olan ilişkilerimizi devam ettiriyor muyuz?
Yaptığımız bir projenin diğerlerinden daha güzel olduğunu düşüp “Bu proje için ben gecemi gündüzüme kattım her şeyde bu projenin ödül alması gerekir” gibi bir düşüncemiz var mı?
Elbette yaptığımız işi en güzel şekilde tamamlayıp sonuç beklememiz normaldir. Ancak bu durumu abartıp bizim günlük rutinlerimizi bozacak seviyeye gelmesini engellemeliyiz.
Tüm bu emek sarf etme aslında tüm insanların içinde bulunan kendimizi keşfetme yolunda yaratıcılık güdüsüdür. Bu etkiyi evimize taşımak, emek vermenin ve üretmenin hazzını yaşamak için neler yapabiliriz? Belki bir puzzle tamamlar belki de sevdiğimiz biri için atkı örebiliriz.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.