Dünyaya geldiğimiz andan itibaren beslenmek, korunmak, duygularımızı düzenlemek için başkalarına ihtiyacımız vardır. Bowlby’e göre ihtiyaçlarımızı karşılayan kişi/ler ile aramızda oluşan ilk bağlar, dünyayla ve diğer insanlarla kurduğumuz bağların öncülü, kendiliğimizin yapı taşlarıdır. “Başkaları” tarafından sahiplenilmek, korunmak, sevilmek, önemsenmek, yatıştırılmak bir taraftan zihnimizde “kendimize” ilişkin olumlu bir “kendi modeli” oluştururken, diğer taraftan da insanların güvenilir, ilgi ve sevgi sunmaya hazır bireyler olduğuna dair olumlu bir “başkaları modeli” oluştururuz.
“Şimdi”yi yaşarken ve “geleceği” kurgularken geçmişin izlerinden yürürüz. Geçmişimizdeki ilişki biçimlerini yeni ilişkilerimize de taşırız. “Kendi” modelimiz geçmişte olumsuz yapılanmışsa, yeni ilişkilerde kendi değerimize ilişkin kaygıyaşamaktan kendimizi alıkoyamayız. “Başkaları” modelimiz olumsuz ise zarar görmemek için yakınlık ihtiyacımızı baskılar,kaçınma tepkileri sergileriz. Geçmişteki bağlanma tarzlarımız, “kendi” ve “başkaları” modellerimiz özellikle sevgili, eş gibi yakın ilişkilerde davranışlarımızı belirler. Bebekliğimizde her ihtiyaç duyduğumuzda ilgi gecikmeden geldi ve ihtiyaçlarımız anında karşılandı ise kendimizi değerli, başkalarını güvenli olarak algılarız ve güvenli bağlanırız. Bu bağlanma tarzıyla duygu ve düşüncelerimizi başkalarına açmaktan, ihtiyaçlarını ifade etmekten çekinmez, kolaylıkla yakın ilişkiler kurarız. Kendimize ve bağlandığımız kişiye karşı olumlu tutum sergiler, hem kendimize, hem de ona değer veririz.
Bebekliğimizde ihtiyaç ve beklentilerimiz yeterince karşılanmamışsa bağlanmaya kaygı ve kaçınma tepkileri geliştiririz. Stres altında olduğumuzda, hastalandığımızda ya da ihtiyacımız olduğunda bize bakım verenlerin tutarsız, yetersiz ve/veya dengesiz karşılık vermeleri, sinirli ve kaygılı olmaları, orantısız bir şekilde müdahaleci davranmaları bağlanma kaygısının artmasına ve strese karşı aşırı duyarlılık geliştirmemize yol açar. Bu da yakın ilişkilerde eşimizin davranışlarına ve ulaşılabilirliğine aşırı dikkat harcama ve bu yöndeki seçici algımızda keskinleşme, ilişkilere ve eşe “yapışma”, sürekli yakınlık ve onay aramamıza neden olur (Mikulincer ve Shaver 2005). Yakınlaşma, korunma, destek ihtiyacı duyduğumuzda bize bakanların soğuk, mesafeli, kızgın davranarak duygularımızı ifade etmemize engel olması ise bizi, bağlanma sistemini tetikleyecek davranışlardan kaçınmaya, başkalarının yakınlık ve destek ihtiyaçlarına duyarsızlık geliştirmeye yöneltir (Shaver ve Hazan 1994). Korkularımız ve yeniden örselenme endişelerimiz, yakın ilişkilerde savunmacı etkinliklere başvurmamıza yol açar. Yetişkinlikte anne-bebek bağlanmasının yerini romantik bağlanma aldığı için benzeri savunmalar bu ilişkilere de taşınır. Lansky (1987) aile çalışmalarında yoğun narsisistik yaralanma ve incinme durumlarıyla ortaya çıkan bir çok savunma bulgulamıştır. Suçlama, dürtüsel eylem, yoğun zihinsel meşguliyet ve utanç gibi bu savunmalar, eşler arasındaki duygusal mesafeyi düzenlemeye hizmet etmektedir.
Çocuklukta temeli atılan bağlanma stilimiz, yakınlık kurma kapasitemizin, güven duygumuzun ve özgüvenimizin temeli olduğu için yetişkinlikteki romantik ilişkilerimizi de şekillendirmektedir (Shaver, Hazan ve Bradshow 1988) Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler karşılıklı doyum sağlama ve duygusal açıdan güvenli bir ilişki oluşturmada, evliliğin gelişimsel görevlerini yerine getirmede başarılı olurken (Feeney ve Collins, 2001), güvensiz bağlananlar stresli bir evliliğe zemin oluşturmaktadır (Mikulincer, Florian, Cowen ve Cowen, 2002).
Güvenli bağlananlar; yakın ilişkide güven, yakınlık, karşılıklı bağımlılık, bağlılık ve sorumluluk hissederler. Başkalarına yaklaşmaktan ve kendilerine yaklaşılmasından rahatsız olmazlar. Terkedilme korkusu taşımazlar, kıskançlık göstermezler. Bütünleştirici, karşılıklı dayanışmayı yeğleyen bir ilişki tarzını benimserler. Sorun çözme stratejileri etkilidir. Destekleyici ortam ve açık iletişim sağlarlar. Evlilik ilişkilerini doyumlu bulurlar, daha az küser, daha az sözel saldırganlık sergilerler. Daha az boşanırlar.
Kaçıngan bağlanma stiline sahip olanlar; bir başkası ile yakın ilişkiler kurarken sıkıntıya girer, güvenmekte ve bağlanmakta güçlük çeker. İçe dönük ve soğuktur, duygularını ifade etmekten kaçınır. Sorun çözme ile fazla ilgilenmez, eşinin gereksinimlerinin, sıkıntılarının farkında olmaz, eşinin yakın olma isteği karşısında huzursuz olur. Eşi ile arasında bir mesafe olmasını ister. İşine, hobilerine ilişkisinden daha fazla öncelik verir. Evlilikten beklentisi düşüktür. Kendine yeterli olmayı tercih eder. Çatışmadan kaçınır ya da küskünlükle tepki verir.
Kaygılı bağlanma stiline sahip olanlar; yakınlık konusunda ikircikli duygular besler. Sürekli duygusal iniş-çıkışlar yaşar. Eşinin kendisini gerçekten sevip sevmediği, gerçekten onunla kalmak isteyip istemediği konusunda endişelidir. En küçük tehdidi bile hızla fark eder, olumsuz durumları abartır. Bu nedenle ilişkide güvenlik duygusunun artmasına gereksinim duyar. Güven duygusunu “kontrol” çerçevesinde organize ettiği için eşinin kendisine olumlu tepki vermesi ile kendine güvenini sağlar, kontrolü dışına çıkması ile de ihanete uğradığını düşünür (Mikulincer, 1998). Otonomi ve bağımsızlığa izin vermez. Aşırı kıskançlık, tutku gösterir, çatışmaya saplanır ve kin güder. İlişkide doyumsuzdur ancak derindeki terkedilme korkusu yüzünden mutsuz da olsa evliliği sürdürür. Sıkça tekrarlanan çatışmalardan dolayı diğer eş genellikle ilişkiden çekilir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.