Evlilik iki yetişkin arasında yapılan bir anlaşma, bir sözleşme olarak görülür. Evlilikle birlikte her iki taraf içinde yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönem kadın ve erkeğe yeni roller ve statüler kazandırır. Kazanılan bu roller ve statüler gereği çiftlerin bireysel yaşamlarına ve evlilik yaşamlarına direk etki edecek yeni akrabalık bağları oluşmuştur. Bu da hem erkek hem de kadın için sağlıklı ve iyi ilişkiler kurulmasını gerektiren yeni akrabalar özellikle de yeni ebeveynlere ( kayınbaba- kayınvalide) sahip olmak anlamına gelmektedir.
Akrabalık bağları ya kan bağıyla ya da evlilik yoluyla tesis edilir. Artık kadın için evlat rolünün yanına gelin rolü, erkek için evlat rolünün yanınadamat rolleri eklenmiştir. Anne ve babalar için ise annelik ve babalık rollerinin yanına kayınvalide ve kayınbaba rolleri eklenmiştir.
Yeni kurulan bir ailenin gelişimini bir insanın doğup büyümesine benzetirsek yeni kurulan yuvanın, ailenin göstermesi gereken ilk gelişim “biz olma” becerisini gösterebilmesidir. Gelecek yılların getireceği stres ve uğraşlara sağlam bir zemin oluşturmak için eşlerin ilişkilerine yatırım yapmaları öncelik taşır. Temel işlerin başında eşlerin birbirlerini daha yakından tanıması, farklı görüş ve alışkanlıklarda uzlaşa bilmeleri, ortak bir yaşam biçimini geliştirebilmeye hazır olmaları gelir. Bunların oluşabilmesi için çiftlerin her şeyden önce birbirlerine zaman ayırmaya ihtiyaçları vardır. Ancak bundan sonra karşılıklı konuşmanın, bir birini duymanın, diyalog kurmanın öneminden söz edebiliriz. Özellikle erkeğin ailesine ve arkadaşları için ayırdığı zamanlar bazen eşini tanımasına ve ilişki bağlarını güçlendirmesine yeterli zaman bırakmayabiliyor.
Eğer evlilik ilişki temelli bir süreç ise ki bunda şüphe yok, ilişki de duyma temelli bir süreçtir. Duymadığınız sürece eşinizle, çocuğunuzla, ebeveynlerinizle, arkadaşlarınızla anlaşamama-anlaşılamama sorunları yaşamaya devam edeceksiniz. Karşı tarafı duymaktan kastedilen nedir? Duymaktan kastımız hissetmektir. Karşı tarafın duygularının ama en önemlisi kendi duygularınınızın farkına varmaktır. İnsan canlısı kim olursa olsun kaç yaşında olursa olsun söylenen sözlerle ve davranışlarla görünenle ilgilenmiyor ilişki içerisinde bulunduğu insanın kendisi ile ilgili neler hissettikleri ile ilgileniyor. Karşı tarafın kendisi hakkındaki gerçek düşünceleri ile kendisine bile söylemekten çekindiği en derindeki duyguları ile ilgileniyor. İnsanlar ne söylendiği ile değil kimin söylediği, nasıl söylendiği ve ne anlatılmak istendiği ile ilgileniyorlar kısaca “saklı içerik” ile ilgileniyorlar.
Evlilik Ama Kiminle?
Bence, toplumumuzda yeni evlenenler arasında ilişkinin sağlam temele oturmayışının bir nedeni de, eşlerden birinin veya ikisinin de, hala geçmiş aileleriyle “evli” olmaları. Bu nedenle de en ufak anlaşmazlıkta kendi limanlarına sığınan gemiler gibi bir birlerinden uzaklaşan çiftler az değil. Bazı durumlarda aile büyüklerinin çoğundan kopamaması ve ya çevreyi kontrol etme ve gücü elinde tutma alışkanlığı, gençlerin evliliklerinde ilişki bağını kurmalarını zorlaştırıyor. Bu konuda en çok erkek annelerinden örnek vermek mümkün. Koruyucu –Müdahaleci anne baba rollerinin daha baskın olduğu ailelerde anneler çocukları ile evlatlarıyla bağlılık ilişkisi yerine bağımlılık ilişkisi kuruyorlar ve evlatları evden ayrılıp evlendikleri zaman çocukları ile vedalaşamıyorlar, kopamıyorlar.
Bağlılık/ Bağımlılık
Bağlılık ile bağımlılık birbiriyle çokça karıştırılan çok farklı kavramalardır. Bağlılıkta ilişkiye gönüllü olarak katkıda bulunan iki kişi vardır, bağımlılıkta ise zorunluluk. İlişkide biri daha güçlüdür diğeri daha güçsüzdür. Bağımlılıkta muhtaç olma vardır, bağlılıkta özgür seçim söz konusudur. Bağlılıkta ikili ilişkinin kendine özgülüğü söz konusu iken bağımlılıkta bir olma aynileştirme, birinin diğerinde yok olması söz konusudur. Bu yüzden erkeğin annesi yeni gelen kadına yani eşe evladını gönül rahatlığı ile teslim edemiyor. Oğlunun evliliğinin bağımsızlaşması, eşi olan ilişkilerinin ve bağının güçlenmesi anne için otoritenin ve gücün kaybı anlamına gelebiliyor. Bir iktidar ve sahiplenme mücadelesi başlıyor.Bu yüzden kişilik sınırları net çizilemiyor herkes herkesin zaman ve mekânının içinde. İyi niyetle ve samimiyet adına yapılan bu “kişisel hudut” sömürüsü, evliliklerin iki kişi arasında güçlenmesini örseliyor. Burada en hassas görev erkeğe düşüyor savunmaya geçmeden karşılıklı konuşabilmek ve kimin ailesinden gelirse gelsin evliliği yıpratabilecek tutumlardan el ele kaçınmak en güzeli. Bu nedenle de aile büyükleri ve arkadaşlar hem birey hem yeni kurulan aile için önemli destek sistemini oluştursalar da ilk yıllarda eşlerin en çok birbirlerini dinlemeye ve anlamaya zaman ayırmaları önemli. Güven oluşmadan farklı görüş ve ihtiyaçlar duyulmuyor, evliliğin yürütülebilmesi için gerekli olan ortak görüş ve kararlar da oluşamıyor. Evlilik ilişkisinin sınavları arasında bana göre ilk sırayı eşler arasındaki güvenin tesis edilip edilememesi oluşturmaktadır. Eşler arsında güvenin tesis edilememesi eşlerin biz olma becerisini geciktirmektedir.
Sağlıklı evliliklerin ön koşulu nedir? diye sorulsa : “Eşlerin bir ilişkiyi sahiplenebilecek kadar sorumluluk almaya hazır, o ilişkide boğulmayacak kadar özgür olmaları,” diyebiliriz.
Kaynak: Fatma Torun REİD HEP SEVGİLİ KALALIM.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.